Bu çalışmada
Orhan Pamuk’un “Veba Gecesi” romanın roman tekniği bakımından incelenmesinden
çok, romanın oturduğu ideolojik zemin üzerinde somut örneklerle durulacaktır.
Romanın
büyük bölümü , kurmaca bir mekân olan
Minger adasında 1901’de yaşanan veba salgını sırasında salgınla
mücadelede geçen altı ayı kapsamaktadır.
Romanda olaylar II. Abdülhamit döneminde geçmekte ve devrik padişah V. Murat’ın üçüncü kızı, kurmaca bir karakter olan Pakize Sultan’ın ablası Hatice Sultan’a yazdığı mektupların
torunu Mina Mingerli tarafından
derlenmesinden oluşmaktadr. Sonrasında
anlatıcı Mina Mingerli de roman kişisi olarak karşımıza çıkmaktadır.
Romanda çok
sayıda kişi olmasına karşın başlıca kişiler dönemin Hıfzısıhha Başmüfettişi Bonkowski Paşa, yardımcısı İlias, Pakize
Sultan, eşi Doktor Nuri, Kolağası Kamil, Zeynep, Sami Paşa, Şeyh Hayrullah,
Mazhar gibi isimlerdir. Romanda Mustafa
Kemal’e benzerliğiyle dikkat çeken
karakter Kolağası Kâmil’dir.
KOLAĞASI
KÂMİL KARAKTERİNİN İNCELEMESİ, MUSTAFA KEMAL’LE BENZERLİKLERİ ve ROMANDA SUNUŞ
BİÇİMİ
Yazarın Kolağası Kâmil’i bize nasıl yansıttığını, Kolağası Kâmil’in kim olduğunu, Mustafa Kemal’le
benzerliklerini , Kolağası Kâmil üzerinden Mustafa Kemal’e bakışını kitaptan
alıntılarla sayfa sayfa inceleyelim.
KOLAĞASI KÂMİL KARAKTERİNİN ORTAYA ÇIKIŞI
HER ŞEY BANA
GÖRE
Kurmaca bir
karakter olan Kolağası Kâmil kurmaca bir mekân olan Mingerlidir. (S.73) Kâmil’in az sonra örneklerini sıralayacağımız
alıntılarda Mustafa Kemal olduğu düşünüldüğünde Minger’i de Türkiye olarak düşünmek yerinde
olacaktır. Zaten Minger gibi haritada yeri bir nokta kadar olan bir adada mikro
düzeyde gelişen olaylarla Türkiye’deki
benzerlikler romanın ilerleyen aşamalarında net biçimde gözükmektedir.
Kolağası Kâmil romanda ilk olarak karşımıza Pakize Sultan’ın muhafızı olarak
Mısır’dan Minger’e gitmesiyle çıkar. Kolağası Mingerlidir. Padişah Abdülhamit,
Minger ‘de çıkan veba salgınını önlemekle görevlendirdiği Hıfzıssıhha
Başmüfettişi ve kimyager Bonkowski Paşa’nın öldürülmesi nedeniyle adadaki
salgını kontrol altına almak için Pakize Sultan’ın eşi Doktor Nuri’yi
görevlendirir. Doktor Nuri, eşi Pakize Sultan
ve Pakize Sultan’ın muhafızı Kolağası Kâmil gemiyle İskenderiye’den Minger’e
geçerler. Gemi yolculuğu sırasında
Pakize Sultan ve Doktor Nuri’yle sohbet
eden Kamil’in aslen Mingerli olduğunu öğreniriz. Yolculuk sırasında “Adanın en çok nesini
seversiniz ?” diye soran Pakize Sultan’a
Kolağasının verdiği yanıt:
“Minger adasının en güzel yanı her şeyin benim bildiğim gibi ve bana göre
olmasıdır efendim!” (s.74)
KOLAĞASI KÂMİL ve MUSTAFA
KEMAL’İN YAŞAM ÖYKÜLERİNİN BENZERLİKLERİ, FARKLILIKLARI ve KOLAĞASI KÂMİL’İN ROMANDA ELE
ALINIŞI
Kolağası
Kâmil’in Atatürkle benzerlikleri kimi
durumlar ve olaylar ufak tefek değişiklikler yapılarak zaman zaman gerçeği yorum katmadan yer verip çoğu zamansa küçümseyici yorumlarla
sunulmuştur. Bu çalışmada benzerlikler ve anlatıcının karakteri kurgulayış biçimi madde madde sıralanmış romandan aktarılan kısım eğik yazıyla başta verilmiş, benim araştırma
ve saptamalarım yazarın notu (YN) kısaltmasıyla verilmiştir.
1. 1. HER İKİSİ DE KÜÇÜK YAŞTA YETİM
KALMIŞ, ANNE İKİNCİ EVLİLİĞİNİ YAPMIŞTIR
BABASININ
ÖLÜMÜ: Roman karakteri Kolağası Kamil’in babası, Kâmil Askeri Rüştiye’de öğrenciyken ölmüştür. (S.85)
YN: Mustafa Kemal’in babası Ali Rıza
Efendi ise Mustafa Kemal yedi yaşındayken ölmüştür. Romandaki karakterle Mustafa Kemal arasındaki
birinci benzerlik her ikisinin de küçük yaşta yetim kalmasıdır.
2.
Kamil’in
annesi Satiye Hanım eşi öldükten iki yıl
sonra Hazım Bey’le evlenmiştir. Kolağası, şişman ve yüzeysel Hazım Bey’den
hoşlanmamıştır. (s.85)
YN: Mustafa Kemal’in annesi Zübeyde
Hanım da eşinin 1888’de ölümü üzerine çocukları Mustafa ve Makbule’yi de yanına
alarak ağabeyi Hüseyin Bey’in Langazada’ki çiftliğine yerleşir. Bir süre sonra
ağabeyine daha fazla yük olmamak için
Selanik Gümrükler Başmüdürü Ragıp Bey’le evlenir. Bu evlilik babasının hatırasına saygı gösterilmediğini
düşünen Mustafa Kemal’i kızdırır.
(Kaynak: Nuyan Yiğit, Atatürk’le
Otuz Yıl İbrahim Süreya Yiğit’in öyküsü s.13-18) Mustafa Kemal ve Ragıp Bey’in
fotoğraflarına baktığımızda Ragıp Bey’in de şişman olduğu gözükmektedir. Hem üvey babaya karşı hoşnutsuzluk hem de annesinin
ikinci eşinin fiziki görünümü de (bk.
Fotoğraf-1) Kolağasıyla Mustafa Kemal
arasındaki benzerliklerden biridir.
2. İLK MADALYA
“Dört yıl
önce madalya aldığı Yunan savaşına kadar özel bir askeri başarısı olmamıştı.”
(s.85)
YN: Atatürk’e ilk nişan Şam’daki
hizmetlerinden dolayı 1906’da
verilmiştir. İlk madalya ise Çanakkale’deki başarısından ötürü V. Mehmet
tarafından 1915’te verilmiştir. (Kaynak: Anıtkabir Atatürk Müzesi Kataloğu,
Anıtkabir Komutanlığı 1994. ISBN: 975-95835-0-X.). Burada yazarın bir durum
saptamasından çok önceki mücadeleleri görmezden gelerek işi sadece madalyaya
odaklayarak küçümseyici bir ifade kullandığını ekleyelim. Mustafa Kemal’in askeri dehası madalyadan çok
önce Trablusgarp cephesinde İtalyanlara karşı savaşırken ortaya çıkmıştır.
(Kaynak: Doç. Dr. Hüner Tuncer, Trablusgarp ve Balkan Savaşları 1911-1913,
Tarihçi Kitabevi, 2018)
3. 3. KOLAĞASININ HARBİYE’DE DEVRİMCİ
FİKİRLERLE TANIŞMASI (NAMIK KEMAL’İ
GİZLEYİP NAPOLEON’U ÖNE ÇIKARMAK )
“Harbiye’den mezun olduğunda pek çok subay arkadaşı gibi idealistti ve
kadınların Araplar gibi aşırı kapanmasına karşıydı. Dört kadınla evlenen Hacı
ağalardan, genç kızlarla evlenen yaşlı zenginlerden de nefret ederdi”
“Kolağası Harbiye’de ihtilalci öğrencilerin padişah karşıtı bildirilerini
de okumuştu. Elden ele gezen Napolyon biyografisini bir gecede bitirmiş,
Fransız İhtilalinin kahramanlarının “liberté, égalite, fraternité” diye
haykırırken ne istediklerini anlamış ve zaman zaman içtenlikle hak vermişti
onlara.” (s.86)
YN: Bu ifadeler de okurda Mustafa
Kemal çağrışımı yapmaktadır. Bu konuda yapılmış olan bir akademik çalışmada
şöyle denilmektedir:
“ Mustafa Kemal Atatürk'ün siyasi
fikirlerinin oluşumunun temelleri Harbiye öğrenciliği yıllarına dayanmaktadır.
II. Abdülhamit'in İstibdat Dönemi'ne denk gelen bu süreçte Namık Kemal'in
eserlerini okuyarak vatanperver ve
özgürlükçü görüşlerin zihninde yerleştiğini Mustafa Kemal Atatürk kendi
beyanatında belirtmektedir. "Harbiye senelerinde siyaset
fikirleri baş gösterdi. Vaziyet
hakkında henüz nafiz nazar hâsıl edemiyorduk. Sultan Hamid devri idi. Namık Kemal Beyin kitaplarını okuyorduk.
Takibat sıkı idi. Ekseriyetle ancak koğuşta yattıktan sonra okumak imkanını buluyorduk.
Bu gibi vatanperverane eserleri okuyanlara karşı takibat yapılması, işlerin
içinde bir berbatlık bulunduğunu ihsas ediyorduk. Fakat bunun mahiyeti
gözlerimiz önünde tamamiyle tebellür etmiyordu." (Kaynak: Haldun EROĞLU,
Mustafa Kemal Atatürk'ün Düşün Dünyasının
Oluşumundaki Etkenlerle İlgili Bazı
Görüşler ,Ankara Üniversitesi Türk inkılâp Tarihi Enstitüsü Atatürk Yolu
Dergisi, s. 27-28, Mayıs-Kasım 2001, s. 285-298)
Romanda anlatılanla araştırma
sonucunu karşılaştırdığımızda Mustafa
Kemal’in Harbiye’de öğrenciyken siyasi düşüncelerinin oluştuğu tezi doğru ancak
bu düşüncelerin romanın yaptığı gibi
Namık Kemal’in adını hiç zikretmeden “yerli değil yabancı
kaynaklardan” sadece Fransız Devriminin kendi kaynaklarını okuyarak oluşturduğu tezi
yanlıştır.
Romanda anlatılan padişah karşıtı bildiriye gelince Mustafa Kemal Harbiye’de
öğrenciyken kendisi gibi vatanın tehlikede olduğunu düşünen subay adayı
arkadaşlarıyla birlikte birçok yazı çalışması yürütmüştür. Çıkardıkları “Vatan”
adlı tek sayfalık siyasi içerikli gazete yüzünden yakalanan grup, vatansever
öğretmenler sayesinde kurtulmuştur.
4. 4. KOLAĞASININ BAŞKALARININ KAHRAMANLIKLARINI KULLANARAK YENİ DEVLETİ
KURMASI
Valilik makamındaki bir çatışma sırasında kolağası bir kenarda saklanıp
çatışma bitince bir şirketin logosunu taşıyan bayrağı alıp sallayarak yeni
devleti ilan ediyor. (s.314-320)
YN: Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunda
Mustafa Kemal hep ön cephededir. Kolağası gibi sütunun ardından izlememiştir. Bugün kullandığımız Türk bayrağının tarihi I.
Kosova Savaşı’na (1389) kadar uzanmaktadır.
Yani gelişigüzel bulunmuş bir bez
parçası değildir. Sanal ülke Minger'in bayrağının ortaya çıkış hikâyesi postmodern kaygılarla ironik bir biçimde anlatılmış ama burada benzerlik ilişkisi bulunmuyor.
5. 5. KOLAĞASININ YENİ DEVLETİN TEMELİ
OLARAK MİLLİYETÇİLİĞİ ÖNE ÇIKARMASI
Kolağası tesadüfen kurulan yeni devlette halka yaptığı ilk konuşmada
padişaha bağlı olmayacaklarını söyler ve
“Yaşasın Minger! Yaşasın
Mingerliler! Yaşasın Minger milleti!”
diye bağırması (s.323)
YN: Atatürk’ün de padişaha karşı
oluşu, bir çok konuşmasında Türklüğü öne
çıkarması ve Atatürk’ün altı ilkesinden birinin milliyetçilik olduğu
düşünülürse Kolağası karakteriyle Mustafa Kemal
bu yönden de benzemektedir.
6. KOLAĞASININ DİL DUYARLILIĞINA ELEŞTİRİ
Atatürk’ün Türkçe’ye olan ilgisi Kolağası üzerinden şöyle anlatılıyor:
“ Türkçe gibi Rumca’da ileriki yıllarda kenara
itilecekti anlaşılan. Milliyetçi ve dilci bir hayal olan Mingerce’nin tek dil
olması, o anda karantina sorunları için samimiyetle toplantıya katılanlar
tarafından fazla hayalperestçe bulunarak ciddiye alınmadı.” (s.340)
“Herkes kardeşçe, ecdadımızın yüzlerce yıl konuştuğu Türkçe ve Rumca hatta İtalyanca ve Arapça
niye Minger dilinden daha aşağı görülüyor diye soramaz kimse.”(341)
YN: Kolağasının bu çalışmaları farklı
dillere tahammül göstermeyen ve geçmişle bağları koparan bir çalışma gibi
yansıtılmış. Oysa Atatürk 1932’de Türk dil devrimini Türkçe’yi yabancı dillerin
boyunduruğundan kurtarmak için yapmıştır. Çünkü millet aynı dili konuşan
insanlalar topluluğudur. Dilse düşüncenin aynasıdır. Arap gibi,İranlı gibi, Fransız gibi konuşarak
Türk gibi düşünemezsiniz. Yine romanda resmi dilin tek dil olarak vurgulanması özellikle bugün kimi bölücü
çevrelerin farlı etnisitelerin duyarlılığını
kaşımasına benziyor.
“Komutan adada eski Mingerceyle şu veya bu şekilde ilgilenmiş kayda değer kişilerle
bir toplantı düzenledi. Bunların bazıları çocukluk ve mahalle arkadaşları,
bazıları da Murakabe Müdürünün istihbarat işlerini yürütürken Minger
ayrılıkçısı diye dosya tuttuğu, hapse atma tehdidiyle sindirdiği kişilerdi.”
YN: Devletin başı olarak kolağasının
dilcilerle çalışmasıyla Atatürk’ün Türk Dil Kurumu üyeleriyle yaptığı
çalışmalar arasında benzerlik vardır. Yine Türk Dil Kurumunun ilk genel
sekreteri Ermeni asıllı Agop Dilaçar’ı hatırlatan ifadeler var. Tabii önemli bir
farkla. Agop Dilaçar dönemin vatansever bir dil uzmanı olduğu için o makama getirilmiştir. Bu aynı zamanda Atatürk’ün
etnik bir ayrımcılık yapmadığının da kanıtlarından biridir.
7. 7. MİNGER MİNGERLİLERİNDİR
“ Aynı anda ‘Minger Mingerlilerindir’
dedi Kolağası.” (s.332)
YN: Atatürk'ün Yunan'ı yendikten sonra yabancı basına verdiği demeçte söylediği "Türkiye Türklerindir" sözünü hatırlıyoruz.
8. 8. OSMANLI NİŞANLARINI ÇIKARMA
“Osmanlı nişan ve madalyalarını
çıkarmış ama askeri savaş üniformasını üzerinde tutmuştu.” (s.337)
YN: Atatürk de milli mücadelenin başında Osmanlı nişanlarını çıkarmıştır
9. 9. İLK CUMHURBAŞKANI
Kolağasının rütbesi paşaya çıkartılır ve Minger’in ilk cumhurbaşkanı
olur. (s.340)
1 10. KOLAĞASINA
SUİKAST
Kolağasına suikast düzenlenir. Bu suikastten kurtulur ve sonrasında
idamlar olur. (s.355-360)
YN: Atatürk’e de 1926’da Ziya Hurşit
tarafından İzmir’de suikast planlanmış ancak gerçekleştirilememiş, bu kişiler sonrasında
idam cezasına çarptırılmışlardır
11. 11.ATATÜRK’ÜN MİLLET TANIMI
“Ben Mingerliyim diyen herkes Mingerliydi. Yüzyıllarca Mingerlilere ‘ben
Mingerliyim’ demek yasak olduğu için, bu en güzel söz bir dua gibi kutsal
telakki edilmeli, kişiye bundan daha fazlası sorulmamalıydı.” (s.401)
YN: Burada da Atatürk’ün millet tanımı akla
geliyor. “Türkiye Cumhuriyetini kuran halka Türk milleti denir.” Ancak bunu
diğerleri sorgulamasın, dua gibi kutsal kabul etsin diye demedi. Milleti
birleştirecek formülün bu olduğunu görerek söyledi. Yazar dua falan diyerek
bunu anlamadığını ortaya koymakta.
12. KOLAĞASININ
MEZARI ile ANITKABİR ARASINDAKİ BENZERLİK
Kolağası öldükten sonra onun için yapılan kabir bütün şehirden görülmektedir.
(s407)
13.ATATÜRK’Ü ELEŞTİRME HAKKININ YASAK OLMASI
(Kolağasıyla ilgili efsanelerden söz edildikten sonra) “Bu efsaneleri biraz eleştiren, yapmacıklı bulan, abartmalara
dayanamayıp bir şaka yapan pek çok insan da hapse tıkılmıştır.” (s. 480)
YN: Yazar adeta bir faşizm portresi
çizmiştir. Gerçeklikle ilgisi olmayan
ama Atatürk karşıtlarının çiğneye çiğneye bıkmadığı bir iftirayı Kolağası
üzerinden tekrarlamıştır yazar.
14. CUMHURİYET
OSMANLININ ZULMÜNÜ DEVRALMIŞTIR TEZİ
İsyankâr bir adam olan Şeyh Hamdullah’ın kardeşi Ramiz ve üç arkadaşı idam
edilir. Bunun üzerine kitapta kurmaca bir Yunanlı yazar şöyle yazmıştır:
“Yeni idarenin Osmanlının zulmünü devraldığı, zaten Osmanlının meseleler
karşısında adam asmaktan baika bir şey bilmdiği yolunda Türk ve İslam karşıtı
gözlemler vardır ne yazık ki” (s.362)
YN: Asılan kişinin romanda Şeyh Hamdullah’ın kardeşi Ramiz olduğu
düşünüldüğünde cumhuriyetin ilk yıllarında cumhuriyete karşı isyan eden Şeyh
Sait vb. kişilere uyguladığı cezalar çağrışım yapmaktadır.
1 15. KOLAĞASININ
TARİH TEZİ ve ATATÜRK’ÜN TARİH TEZİ ARASINDAKİ BENZERLİKLER
Cumhurbaşkanı Kamil, arkeolog Selim Sahir Minger tarihini yazarken siz bu adaya sonradan
geldiniz sözünü eleştirir. Ona şöyle der:
“Minger milleti bugün evinin uzakta başka bir yerde olduğunu ve bu adada
eskiden başka bir milletin yaşadığını hele hele sizin gibi alimlerden işitmek istemeyecektir.
“
YN: Atatürk de Türklerin Anadolu’daki miladını 1071’e dayandıran tarihi tezlere karşıdır. Atatürk, Anadolu için “yedi
bin yıllık Türk beşiğidir” sözünü kullanır. Anadolu’da yaşamış eski
uygarlıkları da Türklüğün bir parçası olarak kabul eder ve bu yüzden cumhuriyetin
ilk kurumlarına Sümerbank, Etibank gibi isimler verniştir. Romanda Kolağasının
tarih bilimine de ayar verdiği yani bilime de rota çizdiği açıkça
görülmektedir. Oysa Atatürk’ün yaptığı bir ayar vermeden çok bir devlet kurucusunun padişah
tebası gibi görülmüş bir toplumun millileşmesi için çaba harcamasıdır.
16. ÜLKEDE
İKTİDAR BOŞLUĞU VARKEN KOLAĞASI DİLLE UĞRAŞMASI ELEŞTİRİLİYOR
“Ama şehirde bir iktidar boşluğu ve anarşi hüküm sürerken, Komutanın
yalnızca Minger dili ve karısıyla ilgilenmesinin anarşi ve başıbozukluğu
artırdığı, daha önemlisi, yeni devletin verdiği umutların ve iyimserliğin hızla
kaybedilmesine yol açtığı doğrudur.” (s.398)
YN: Atatürk ömrünün son yıllarında Türk dili çalışmalarına ağırlık vermiş,
hatta mirasını Türk dil ve tarih kurumlarına bağışlamıştır ama yazara şunu
hatırlatmak isterim ki bu dönemde yani 1930’larda Türkiye Cumhuriyeti gerileyen
değil anayurdu çelik ağlarla donatan, fabrikalar açan, modern okullar açan bir
ülke durumundadır.
17. TÜRKİYE CUMHURİYETİ KURUCULARININ OSMANLI İÇİN
KULLANDIĞI DİL ELEŞTİRİSİ
“Hatıralarında kraliçe ve kocasının Kızkulesi’ne bu ziyaretinden söz ederken,
onlardan modern Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucularının son Osmanlı
padişahlarından söz ederken kullandığı küçümseyici, aşağılayıcı dili
kullanmıştır.”
YN: Olay akışında hiç ilgisi yokken bu örneğin verilmiş olması ilginçtir.
Bu ifadelerden Atatürk’ün İngilizlere sığınan padişah Vahdettin için Nutuk’ta
kullandığı ifadeler akla gelmektedir. Ne yapmış olursa olsun bir padişahın
hiçbir şekilde bir başka devlete sığınma talep etmemesi gerektiği için Atatürk’ün
bu ifadeleri kullandığını eklemeyi unutmuş Orhan Pamuk.
ROMANDA ATATÜRK'Ü ELE ALIŞ DIŞINDA NEOLİBERAL
İDEOLOJİNİN YANSIMASI TEZLER
1.
Laiklik Asker Zoruyla Ayakta Tutulmaktadır
“Hem Minger’de hem de daha sonra kurulan
Türkiye Cumhuriyeti’nde paşalar, şeyhlerden daha güçlüydüler elbette ve modern
Türk ve Minger laikliği buna dayanır.” (S.214)
2.
Resmi Tarih’e Güvenmemeli, Şiddetle, Silahla Kazanılan Başarının
Kutlaması Olmaz
“22
Haziran tarihi adada yüz on altı yıldır ‘Telgraf Bayramı’ olarak kutlanır ve
resmi daireler, okullar tatil edilir. Karantina Neferlerinin sabah Garnizon’dan
Postane’ye yokuş aşağı yürüyüşü, Bayram törenlerinde kasketli yaşlı telgrafhane
memurları tarafından canlandırılır.
Bugün adalılar Garnizon’dan gelen “neferlerin” telgraf memquru değil,
asker olduğunu unutmuşlar mıdır? Olayın silah atmalı şiddet kullanmalı bir
baskın değil, şenlikli bir modernlik çabası olarak hatırlanmasını bazı resmi
“tarihçiler” Minger milletinin şiddetten hoşlanmamasıyla açıklar ama ne yazık
ki bu üstünkörü gözlem inandırıcı değildir.” (s.267)
YN: Baskını
yapanlar asker basılanlar memurken resmi tarih basanları memur yaparak,
olayları çarpıtarak tarihi tepetaklak etmektedir görüşü örtük ileti biçiminde
sunuluyor. Ayrıca silahla kazanılan ya da silahların gölgesinde kazanılan zaferlere dayalı milli bayramlarımız da (19
Mayıs, 23 Nisan, 30 Ağustos) aslında
eleştirilmiş oluyor.
3.
Milliyetçilik kötüdür, milli
devletlerde acılar güzelmiş gibi gösterilir, milliyetçilik saçmadır, 1930’lar kötüdür
“Üç yıl önceydi bu. O zaman
milliyetçi kavgalardan, savşlardan, salgınlardan uzak olan ada öyle huzurlu bir
yerdi ki, bugün insanın hayal bile edemeyeceği bu tür siyasi sohbetler ve
dostluklar mümkündü.” (s.276)
“Ne yazık ki günümüzde adada
yayımlanan ilkokul ve ortaokul kitaplarında, sözünü ettiğimiz veba öksüz ve
yetimlerinin acıklı maceraları sanki çok güzelmiş gibi romantik bir
milliyetçilikle abartılır ve çoğu kısa sürede ölecek bu kimsesiz çete çocukları
sanki vebadan ölmüyorlarmış gibi hikâye edilirler. Bazı ders kitaplarında
zavallı çocuklardan Aral Gölü yöresinden binlerce yıl önce gelmiş en eski, en
saf ve hakiki Minger evlatlarıymış gibi söz edilmiştir 1930’larda” (s.278)
“Mingerli olmanın bir kan meselesi
olarak algılandığı ve temellendirildiği 1930’lar ve 1940’larda hürriyet
mücadelesinin bu en dramatik anı hatırlanmış ve Mingerlileri harekete geçiren
şeyin, devletin kurucusunun bileğinden, parmaklarından bayrağa ve aşağıya
damlayan kan olduğu açıkça yazılmıştır. Bu kan binlerce yıl önce Aral Gölü’nün
güneyinden adaya göç eden ve çok özel bir dili olan soylu Minger milletinin
kanıydı.” (s.328)
YN: Aral
Gölünün güneyinden göçen halk ifadesi Hazar Denizinden batıya göç eden Türkleri çağrıştırılmaktadır.
“Konu
milliyetçilik ve dile geldiği için hayatımın mutsuz günlerinden bir başkasına değineceğim.
2012 yılında UEFA Avrupa Şampiyonası eleme maçında nüfusu o zaman yarım milyona
ulaşmış olan Minger’in milli futbol takımı İstanbul’da Türkiye’yi son anda
verilen (belki) haksız bir penaltıyla 1-0 yenip eleyince, güzel Türkçeyle güzel
Mingerce arasındaki bölünmüşlüğüm bir ıstıraba dönüştü. Öfkeli taraftarlar
İstanbul’daki Minger lokantalarını, Minger çörekçilerini ve adında Minger olan
pek çok dükkânın camlarını kırdılar, vitrinleri tahrip ettiler ve bazı
işyerlerini yağmalayıp kısmen yaktılar” (s.526)
YN: Anlatıcının
burada da milliyetçilikle holiganlığı, serseriliği karıştırdığı görülüyor.
Milliyetçiliği ne yapsam da kötülesem çabası var.
4.
Batı ileridir, doğu geridir,ilkeldir,canidir.
Hristiyanlar kurallara uyar, Müslümanlar uymaz. Kolağası batılı olduğu için
moderndir.
Hindistan’da ve Çin’de
insanların koleradan kırıldığı bir ortamda İzmir’de salgının durdurulma
nedenini Bonkowski Paşa şöyle açıklar:
“İzmir’de hastalık bir Rum mahallesindeydi. Üstelik İzmir’in ahalisi çok
münevver ve medenidir. Minger adasında hastalık daha çok Müslüman
mahallelerinde ve şimdiden on beş kişi ölmüş. Orada işimiz daha zordur.”
“Doktor Nuri Müslümanları karantina
kurallarına uydurmanın Hristiyanları uydurmaktan daha zor olduğunu tecrübeyle
biliyordu.” (s.21)
“(Kolağasından söz ederken) Avrupai
düşüncelerinde Mingerli, Akdenizli olmasının, Ortodokslara yakınlığının etkisi
vardı elbette.” (s.86)
Bk. Jean Pierre
hikayesi.(s.91)
YN:
Olayların geçtiği 1901’de İslam coğrafyası büyük oranda yoksul ve sömürgeydi. Bununla
birlikte cehalet de vardı. Ancak bu ve romanın birçok bölümünde batı hep bir
uygarlık merkezi olarak alınmıştır. Hatta kolağasının modern düşünceli olmasını
da Mingerli, Akdenizli olmasına bağlamıştır. Doğudan bir Kolağası çıkmaz demeye
getirmektedir. Doğunun cehaleti üzerine kurulu birinci paragrafta ilk
başta doğru gibi görünen batıcılık romanın ilerleyen aşamalarında
AB’ye methiyeler düzmeye kadar vardırılacaktır.
5.
Egemenler Gerçekleri Söyleyenlere Hep
Dış Mihrak Derler
“Minger İzmir
değildir!” dedi Vali. ‘Burada hastalık yok. Padişahımız hazretleri buraya
gelişinizi bu yüzden gizli tuttular. Ama
salgın varsa, İzmir’deki gibi karantina kararları alıp salgını durdurmanıza da
irade buyurdular. Salgın haberlerini çıkaran Karantina Heyeti üyesi Rum
doktorların Yunanistan yanlısı olması ve kötü niyetli konsoloslar Zat-ı
Şahane’yi şüphelendirmiş ve sizin Minger Karantina Heyeti ile görüşmenizi
yasaklamıştır.”
(s.38)
“Vali Paşa Giritli bir
Rum olduğu için pirelendiği Karantina Müdürünün bu telgraflarından haberdar
olunca onun gizli bir Yunan milliyetçisi olduğunu adadaki yaz ishallerini
Osmanlı’nın başarısızlığının kanıtıolsun diye büyüttüğünü iddia etmişti.”
(s.89)
6.
Türk kimliğinin vurgulanmayışı
YN: Romanda Türk adı birkaç kez geçerken adada yaşayan
topluluklar veya Osmanlı’nın diğer yerlerindeki topluluklardan söz ederken
sürekli Rumlar ve Müslümanlar denmektedir. Oysa dini kimlik öne çıkarılacaksa
öteki topluluğa da Hristiyan denmesi gerekirdi.
Romanın birçok yerinde bu böyle ama biz bir iki tanesini alalım:
“Bunların hepsi de kendilerine fiyakayla
‘konsolos’ denmesini isterler ve Müslüman sandalcılar kâhyâsı Seyit’i
kaba ve cahil diye dışlar, türlü bahanelerle ona ve adamlarına iş vermezlerdi.
Oysa Âl-iOsman’ın bayrağını taşısın
taşımasın, limana gelen bütün gemilerin boşaltılması işi bütün sandalcı ve
hamallara eşit olarak verilmeliydi. Bu yüzden de Müslüman sandalcılar az
iş alıyor ve geçim sıkıntısından sandallarını satıyorlardı. Ben Müslüman hamalları koruyunca, Zat-ı Şahane’ye ve
Mabeyn’e aleyhime yazılar yazdılar.” (s.82)
“Yalnız konsoloslar değil! Gazeteciler,
ister Rum, ister Müslüman, her ne bahaneyle mesela yarın cenazede size
yaklaşırlarsa, asla mülakat vermeyiniz.” (s.83)
7.
İslam Coğrafyasında Emperyalizme Karşı
Çıkanlar Özellikle Dindar ve Muhafazakâr Kesimlerdir
YN: Romanda emperyalizme
karşı çıkanın özellikle tarikatlar ve dini gruplar olduğu Çin’de Çin’i işgal
eden batılı devletlere karşı 1900’lerde çıkan isyanın Boxer tarikatının isyanı
olduğu hatırlatılmaktadır.
“Bu da yoksul Çin halkını, özellikle muhafazakârları ve
dindarları isyan ettirdi. İktidardaki Mançulara ve “yabancılar”a, özellikle
Hristiyan ve Avrupalılara karşı ayaklanmalar başladı. (…)Hızla yaygınlaşan halk
isyanının arkasındabatılıların “Boxer” dedikleri ve geleneksel büyü ve kılınç
törenlerinin gizemlerinden güç alan bir tarikat vardı.” (s.29)
YN: Elbette batı
sömürgecilerinin Hristiyan ağırlıklı olması Müslüman halkın tepkisini artırır
ancak bu işin bayraktarlığı yurtsever her kesimdedir. Bir durum tespiti
yapılıyor gibi gözükse de emperyalizme
karşı cephede soru işareti uyandıracak, o cepheye fitne sokacak bir tespit gibi
gözüküyor ve aynı zamanda bu tespit emperyalistlerle iş tutan kimi tarikatların
olduğu gerçeğini de gizlemektedir.
8.
Memurlar, devleti yönetenin hoşuna
gitmeyecek işleri yapmaz. Toplum için önemli acil ve önemli işleri devletle
bağı olmayanlar yapar
“Aslında taşrada salgını belirleyip İstanbul’a ilk ihbarı
yapmak karantina teşkilatlarının işiydi. Ama çoğu zaman bu acil ve önemli işi
karantina memurları değil, kendi özel muayenehaneleri olan ve küçük yerel
hastanelerde, kliniklerde ve eczanelerde hasta gören Rum doktorlar yapardı.
Çünkü karantina teşkilatlarının üyeleri devlet memuruydular ve İstanbul’un
hoşuna gitmeyecek herhangi bir bildirimin sorumluluk işi olduğunu bildikleri
için acele etmezlerdi.” (s.88)
9.
Millet bilinçsizdir. Doğru bir iş
yaparsa da asker korkusundan, baskıdan yapar
“
‘Efendim, askere hiç mi gerek yoktur yani?’ dedi Alman konsolos
alaycılıkla. “Asker korkusu olmasa halk yasak dinlemez” dedi Fransız konsolos.
“ (s.119)
10. Mingerde özgür basına tahammül edilmez. Basının görevi
devlete destek vermektir.
“Matbuatın görevinin devlete destek vermek olduğunu, yanlış
bir şey yazarak başını belaya sokmamasını söyleyerek ve gülümseyerek tehdit
etti.” (s.143)
“ ‘Hür Minger’de
matbuat hürdür’ dedi Sami Paşa. ‘Ama bu tarihi ve milli meselede bize sormadan
hemen aklınıza geleni yazmayınız. Sizin halisane duygular ve heyecanla
yazdığınızı bu haydutlar, çeteciler ve düşmanlar hemen suistimal edip hürriyet
ve istiklal aleyhine kullanacaklardır.” (s.336)
11.
Dünyanın huzurunu, sağlığını bozan
ülkelere dışarıdan müdahale haktır
Minger’den kaçan
potansiyel veba taşıyıcılarını valinin durduramaması nedeniyle Düveli Muazzama
(İngiltere, Fransa) adayı savaş gemileriyle ablukaya alır. (s.256-257)
YN: Yabancı savaş
gemilerinin Minger sularında ne işi var demek yerine ülkedeki yönetim zaafının
öne çıkarılması o gemileri aklamak gibi olmuş.
12.
Minger için silaha sarılanlar bunu
bağımsız Minger için değil padişah için yaptılar
“Yani ateş edenler tetiği bağımsız Minger için değil, padişah için çekiyorlardı.”
(s.317)
YN: Kurtuluş savaşına
katılanların bağımsız bir ülke için değil padişahı kurtarmak için savaştığını
söyleyenleri andırıyor.
13.
Minger’in ilk Anayasasında tarif edilen devletle Türkiye Cumhuriyeti arasındaki benzerlikler. (Mingerya
Mingerlilerindir)
“ ‘Bir: Minger milleti
Minger adasında, Mingerya’da yaşar’ diye yazdırdı Sami Paşa. İki: Mingerya Mingerlilerindir.
Üç: Hür ve Müstakil Minger ülkesi Mingerya’yı Minger Cumhuriyeti Devleti idare
eder….” (s.339)
14.
Milli devlet herkesi zorla tek bir kimlikte eritmiştir
“Kısa süre içinde Rum cemaatinden önde gelen kırka yakın
aydın ile evlerinde Türkçe konuşan ve kütüphanesi olan on iki Müslüman
okuryazar (fazla da yoktur onlardan) ayrımcılık suçuyla kalenin hapishanesine
atıldı.” (s.501)
YN: Burada ülke içindeki
farklı kökenden insanların zorla tek bir kimliğe sokulmaya çalışıldığını ifade
ederken buradaki duyarlılıkları kaşımaya çalışmıştır. Oysaki milli devletler
farklı etnik unsurların bir millet
kimliği altında bir araya
getirilmesiyle oluşur.
15.
Türkiye Cumhuriyeti hanedanın mallarına el koymuştur.
“Türkiye Cumhuriyet’nde Osmanlı
hanedanının ülkeye dönüşü yasaklanarak mallarına çaktırmadan ve dolaylı olarak
el koymak kolaylaştırışmıştır!” (s.523)
YN: Buradan bir hukuksuzluk çıkartılmaya çalışılmıştır. Burada da
cumhuriyete hukuksuz olma ithamı vardır.
16.
2000’li Yıllarda Milliyetçilik Olmaz
“2000’li yıllarda, artık eski tarz
imparatorluklar ve sömürgeler çok gerilerde kalmışken, “milliyetçi” yalnızca
devletin her dediğini onaylayan, iktidardakilere dalkavukluk etmekten başka bir
niyet beslemeyen ve hükümeti eleştirecek cesareti olmayanlara itibar
kazandırmak için kullanılan bir sıfata dönüşmüştür. Oysa hayranlık duyduğumuz “Kolağası”
Komutan Kamil’in zamanında milliyetçilik sömürgecilere isyan eden ve onların
hiç durmayan makineli tüfeklerine karşı elde bayrak cesaretle, kahramanca koşan
vatanseverlere verilen itibarlı bir sıfattı.”
YN: Kolağasının itibarı burada teslim edilmiş gibi gözükse de onun dönemi
anlatılırken yukarıda sıraladığımız olumsuz bakış açısı aslında bu itibar
tesliminin bugün milliyetçiliğin gereksiz olduğunu anlatmak için yapılmış
gözüküyor. Oysa sömürgeci devletler bitmemiş yalnızca biçim değiştirmiştir.
Emperyalizm dün olduğu gibi bugün de ulus devletleri parçalama derdindedir.
Örnekleri çoktur. Bu durumda milliyetçilik, vatanseverlik gibi duygular buna
karşı direnişin temelleridir.
17. AB Güzellemesi: Demokrasinin ve Muhaliflerin Koruyucusu
“2008 yılında Minger AB tarafından aday
ülke ilan edilince, değil benim gibi ılımlıları, sert muhalif diye hapse
tıktıkları pek çok kişiyi, solcuları ya da Türk ve Rum vakıf mallarına el koyan
haydutları eleştirenleri sindirmek de zorlaştı.” (s.524)
YN: Romanın en can alıcı cümleleri biraz
da bunlar. Anlatıcı aradığı demokrasiyi emperyalist bir uluslararası kuruluşta
bulmakta ve çareyi orada görmektedir.